29.4.16

Film: Eagle vs Shark

-Eagle vs Shark-
Dir: Taika Waititi
-2007-

Eagle vs Shark, toplum tarafından dışlanmış, asosyal diyebileceğimiz iki karakterin birbirleriyle tanışmasını konu alan bir film. 
Lily (Loren Taylor) hamburgercide çalışmaktadır, ve video oyun dükkanında çalışan Jarrod'a karşı uzaktan birtakım duygular beslemektedir. Bir iş gününde, öğle paydosuna dakikalar kala siparişini vermek üzere içeri Jarrod (Jemaine Clement) girer. Lily, büyük bir heyecanla Jarrod'la konuşmaya çalışırken; Jarrod, oldukça soğuk davranır. Lily'den hamburgercide çalışan Jenny'e, bu akşam atari oyun partisi yaptıklarını ve elindeki davetiyeyi ona ulaştırmasını ister. Ancak bu partiye katılmanın tek bir kuralı vardır: Partiye en sevdiğin hayvan kostümü ile gelmek. Filmimizin ismi de buradan gelir :)


Jenny partiyi aptalca bulup, davetiyeyi çöpe atarken, Lily ve abisi bu partiye gitmeye karar verirler.
Lily'nin atari oyunundaki başarısı Jarrod'u etkiler ve birlikte vakit geçirmeye başlarlar. Bu arada Jarrod, yıllar önce lisede takıntılı olduğu çocuğu görmeyi ve onunla dövüşmeyi istemektedir. Bunun için Lily'le birlikte ailesinin yanına giderler. Lily, Jarrod'un kalabalık ailesiyle birlikte vakit geçirmeye başlar, ancak Jarrod Lily'e pek de sıcak davranmaz. Film ilerledikçe, ailedeki herkes Lily'i sevmeye ve benimsemeye başlarlar. Sonrasında da, iki ana karakterimiz arasında karşılıklı duygusal yakınlaşmaya şahit oluruz. 


Film Yeni Zelanda'da geçiyor ve bozulmamış doğasıyla izleyiciye tam bir görsel şölen sunuyor. Müzikleri ve sevimli stop motionları ile ortaya çok güzel bir film çıktığını düşünüyorum. Yer yer güldüren kısımlar olsa da, bazı repliklerde duygulandığımı belirtmek isterim. Ayrıca, filmin müzikleri, çok tatlı bir Yeni Zelanda'lı gurupla tanışmama vesile oldu. Önümüzdeki günlerimi "The Phoenix Foundation" dinleyerek geçireceğim :) Dinlemek için, tık tık.
Merak edenler için fragman, tık. 

Mutlu Günler*

27.4.16

Soluklanmak İçin 5 Kısa Kitap Önerisi

Merhabalar,
Sıklıkla konusunun ya da anlatımının ağır olduğunu düşündüğüm bir kitaba başlamadan önce; hem sayfa sayısı az olan, hem de beni çok yormayacak olan öykü kitaplarını okumayı çok seviyorum. Böylece hem biraz soluklanmış oluyor, hem de gözümü korkutan kitaplara biraz daha rahat başlamış oluyorum. Bu vesileyle okuyup beğendiğim, sizinde mutlaka beğeneceğinizi düşündüğüm kitapların 5 tanesi için ufak bir liste yaptım.

"Amok Koşucusu" - Stefan Zweig 
Stefan Zweig'in anlatımına, karakterlerinin psikolojik betimlemedeki başarısına gerçekten hayranım. Yazar, kitabı soluklanmak için bir kenara koymanızı istemiyor, bir oturuşta bitirmeniz için elinden geleni yapıyor.
Ben kapakta da gördüğünüz üzere Zeplin Kitap yayınevinden çıkan baskısını okumuştum. İçinde 4 adet sürükleyici öykü bulunuyor. Özellikle kitaba ismini veren Amok Koşucusu benim favorim oldu.



"Palto" - Nikolay Vasilyeviç Gogol
Sıradan, kimsenin saygı göstermediği bir devlet memuru olan Akakiy Akayiveç, Petersburg'un soğuk havasında paltosunun ısıtmayıp eskidiğini fark eder ve yenisini alamayacak durumda olduğu için terziye yama yaptırmak için gider. Terzinin tamir edilemeyecek kadar eskidiğini söylemesi üzerine yeni palto alabilmek için para biriktirmeye başlar. Yeni paltosunun dikim sürecini beklerken hayatında ilk defa bu mutlu olduğunu hisseder.

"Fareler ve İnsanlar" - John Steinbeck
İki mevsimlik tarım işçisi olan George ve aklı dengesi yerinde olmayan cüssesi büyük Lennie'nin kalplere dokunan dostluğunu anlatıyor Fareler ve İnsanlar. Bu iki dostun hayatta tek istedikleri şey kendi topraklarına sahip olmak, kendi ektiklerini yemek ve özgür olmak.. Bu amaçla para kazanıp biriktirmek için gittikleri çiftlikte, başlarına gelen olaylara şahit oluyoruz.



"İnsan Neyle Yaşar?" - L.N. Tolstoy
Tolstoy'un bu eseri 6 kısa öyküden oluşuyor. Öykülerin hepside öğüt verici ve ders çıkarıcı. Özellikle insan ilişkileri, inanç ve sevgi temaları üzerinde anlatmak istediğini net bir şekilde anlatıyor yazar. Uzun zamandır Tolstoy okumak istiyor, fakat kitapların kalınlığını aklıma getirdikçe vazgeçiyordum. Bu kitapla esas okumak istediklerime geçiş yapabileceğim.


"Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler" - Yalçın Tosun
Gözüm kapalı önerebileceğim bir öykücü Yalçın Tosun. Bütün kitaplarını severek okumuşumdur, ancak Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler isimli öykü kitabı beni derinden etkilemiştir. Anlatımı duru ve bir o kadar duygu yoğunluğu yüksek öyküleri barındırmakta. Mutlaka tavsiyemdir!






Benim soluklanmak için seçtiğim kitaplar bunlardı, sizlerin tavsiyelerinizi de bir o kadar merak ediyorum, paylaşırsanız çok sevinirim.
Mutlu Günler*

13.4.16

Film: Neler İzledim? #2

Merhabalar!
Uzun zamandır izlemek istediğim, ama bir türlü elimin gitmediği filmleri izlediğim bir hafta oldu. Kısaca izlediklerimi özetledim, içlerinden izledikleriniz var mı, düşüncelerinizi paylaşırsanız çok sevinirim.

-Juno-
Dir: Jason Reitman
-2007-


16 yaşındaki Juno hamile kalır ve bebeğini doğurup, onu çocuk sahibi olamayan bir çiftte vermek ister. Gazete ilanlarından, çocuğunu büyütecek ideal bir çift aramaya başlar. Bulduğu bir çiftle görüşür ve onları yakından tanımak ister. Aslında çok ciddi ve aynı zamanda üzerinde çok konuşulacak bir konu, ancak bu kadar eğlenceli işlenebilirdi. Juno'nun (Ellen Page) konuşmaları, giyiniş tarzı, müzik hakkındaki bilgisi ve bunu ifade ediş tarzı, dialogları o kadar güzeldi ki, keyifli vakit geçirmek için tam izlenesi bir film olduğunu düşünüyorum. 


-Only Lovers Left Alive-
Dir: Jim Jarmusch
-2013-


Bu filmi o kadar çok izlemeye karar verip sonrasında, izlemekten vazgeçtim ki.. Sebebi, karakterlerin vampir olduğunu okuduğumda, beğenmeyeceğimi düşünmem idi. Fakat bu filmdeki vampirlerimiz oldukça farklı. Tilda Swinton ve Tom Hiddleston'un müthiş uyumu, mekanların, edebiyata dair yapılan ince ayrıntıların ve efsane müziklerinin olduğu bir film çıkmış ortaya. Benim tek sıkıntım filmin süresinin gereksiz uzun olması oldu, yer yer boşluklar olduğunu düşünüyorum. İzlemek istemezseniz bile, soundtracklerini mutlaka dinleyin. Tık. Şahsen ben filmi izlediğimden beri her gün müziklerini dinler oldum.

-Moonrise Kingdom-
Dir: Wes Anderson
-2012-


Birbirinden güzel ayrıntılarla bezenmiş, yönetmenin yarattığı dünyasında rengarenk, kaybolunası bir film! İzci bir çocukla, hiç arkadaşı olmayan sorunlu diyebileceğimiz bir kızın birbirlerine aşık olup, kaçmalarını anlatıyor. Masalsı tatta, izledikten sonra insanın kendisini iyi hissettiği bir film Moonrise Kingdom. Film müziklerinin harika olduğunu da belirtmek isterim yine.

1.4.16

Kitap: Karanlığın Sol Eli - Ursula K. Le Guin


O kadar dahice bir roman yazmış ki Ursula K. Le Guin, okurken onun zekasına hayran kalmamak, ve yarattığı farklı dünyalarda kaybolmamak elde değil. Karanlığın Sol Eli, bilimkurgunun iki önemli ödülü olan Hugo ve Nebula'yı kazanmış. Okumak isteyenler için çok da tadını kaçırmadan kitabın konusuna değinmek istedim.

83 gezegen ve 3 bin milletten oluşan Ekumen, Gethen gezegeni ile ittifak kurmak için Genli Ai isminde erkek bir elçiyi Gethen'e gönderir. Ekumen bir krallık değil, koordinatördür; ticaret ve bilgi için değiş tokuş yeridir. Gethen'e elçi göndermelerindeki amaçları, bu oluşturdukları bilgi akışına Gethen'lileri de dahil etmektir. Elçi Ai, Gethen'lilerin hayatlarını incelerken, bir yandan da kralın ve halkın güvenini kazanmaya çalışır. Fakat Ai'nin elçilik yolunda önüne türlü engeller çıkar, burda ona Lord Estraven yardımcı olur. Yazar ayrıntılı bir şekilde Ai ve Estraven arasındaki ilişkiyi anlatır.

Gethen'liler birçok yönden Ekumen'den farklıdır. Gethen de sadece kış mevsimi yaşanır. ("Kış" olarak da adlandırılır) İklimlerinin bu kadar sert geçmesinden dolayı burada savaş kavramı yoktur. Kış'taki savaş; bireylerin doğaya karşı sürdürdükleri savaştır.
Bir diğer farklılık; Kış gezegeninin bireyleri çift cinsiyetlidir. Ayın belirli dönemlerinde -kemmer- diye adlandırdıkları döngüde salgıladıkları kadın ve erkek hormonlarıyla çocuk sahibi olabiliyorlar. Daha önce hamile kalmış bir Gethenli, başka bir kemmer döngüsünde baba sıfatını üstlenebiliyor. Bu arada cinsel ilişki sadece karşılıklı isteğin olduğu zaman gerçekleşebiliyor, yani burada tecavüz diye bir kavram yok! Kadın veya erkek olmanın hiçbir anlam ifade etmediği için bireylerin herhangi bir davranış kalıplarına girmesine de gerek yok.
Kitabı okurken, bu değişik gezegenin karakterlerini zihnimizde kadın ya da erkek olarak canlandıramamak çok garip geliyor. Yazar da bunu "Yeni doğmuş bir bebek hakkında ilk sorduğumuz soru nedir?" diyerek açıklamış.



Kitaptaki anlatım çoğunlukla Genli Ai'nin ağzından anlatılmakla birlikte yer yer elçinin çalışmalarını destekleyen Lord Estraven'nin de tuttuğu güncelerden oluşuyor. Bu arada yazar ara ara halk efsanelerinden, masallardan kesitler sunuyor bize.

Ursula K. Le Guin ile "Mülksüzler" kitabıyla tanışmıştım. Aynı Mülksüzler'de olduğu gibi, Karanlığın Sol Eli'nde de yarattığı dünyalara girdiğinizde, dikkatinizi hiçbir şey dağıtamıyor ve eser kendini merak içinde okutturuyor. Bu iki kitabın ardından, yazarın bütün eserlerini okuma açlığına kapıldığımı da belirtmek isterim.
Mutlu Günler*