Aylardır bekliyoruz Haruki Murakami’nin yeni kitabını. Daha çıkmadan methiyeler düzüldü, videolar yapıldı kitaba. Renksiz
Tsukuru’nun hikayesini anlatacaktı bize Murakami. Ha çıktı ha çıkacak derken Doğan Kitap sundu bize kitabı.
Neredeyse
hayatının tamamını oluşturan ve çok değer verdiği 4 arkadaşının aniden Tsukuru’yla görüşmek istememesiyle başlıyor
hikayemiz. Renksiz Tsukuru bu durumu kabullenmek zorunda kalsada, yıllar sonra
yaşanılan bu küslüğün sebebini öğrenmeye çalışacaktır.
"İşte o an, Tsukuru nihayet her şeyi kabullenmeyi başarabildi. İnsanların yürekleri arasındaki bağ yalnızca uyum üzerinden oluşmuyordu. Aksine, bir yaradan diğerine daha derin bağlar oluşuyordu. Acı acıyla, kırılganlık kırılganlıkla yürekleri birbirine bağlıyordu. Elemli çığlıklar olmadan suskunluk, kan toprağa akmadan affediş, insanın içini lime lime eden kayıplardan geçmeden kabulleniş mümkün değildi. İşte bu, gerçek uyumun kökünde var olan şeydi."
"Haruki Murakami'den kaderinin gizemini çözmek, içindeki iflah olmaz yaranın kaynağına inmek için büyük bir yolculuğa çıkan bir kahramanın romanı. Kendini "renksiz" bilen Tsukuru Tazaki'nin hikâyesi. "
Büyük yolculuk? Peki çıkılan bu yolcuğun sonunda bende bıraktığı hüsran?
Sahilde Kafka'yı okurken
merak uyandırtıp şaşırtan, İmkansızın Şarkısındaki'ndaki gibi hüzünlendiren bir
kitap olmadı benim için Renksiz Tsukuru Tazaki'nin Hac Yılları. Murakami'nin dili her zamanki gibi akıcı,
sürükleyiciydi ama Tsukuru'nun hikayesi o kadar içine alamadı bu sefer beni. Belki çok merakla beklediğim bir kitap
olduğu, büyük beklentilerle okumaya başladığım içindir bilmiyorum ama benim
için sonuyla da birlikte ortalama bir kitap olarak kalacak. Üzgünüm Murakami.